1 Aralık 2007 Cumartesi

KAYIP DAVULUN TOKMANKÇISI (13 EYLÜL 2006)

“KOLPA” VE “KOLPACI” SÖZCÜKLERİ HAKKINDA BİLİMSEL BİR ARAŞTIRMA:

TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜ:
Kolpa: Yok.
Kolpacı: Yok.
Kolpo (isim. İtalyanca “colpo”): Bilardo oyununda vuruş. Dalavere (argo)
Kolpocu (isim): Dalavereci.
Kolpoya düşmek (veya gelmek): Oyuna gelmek.


EKŞİ SÖZLÜK:
Kolpa Dalaverenin advanced versiyonudur. Bürokrasinin işlediği her yerde görülür. Öyle ki miniminnacık bir Selami Şahintepesi fii tarihinde ehliyetini almaya hede hödö trafik şube müdürlüğüne gider,bir jaguarın ilk taksidine yetecek miktarda para öder ve ödediği paranın üstünü bekler,ancak yetkili şahısın replikasyonu şöyledir bu durum karısında; "paranın üstü mü olur, o da damgacı arkadaşa gitti".."tokmakçı olsaymışsın be abi" ifadesini veren bir yüzle çok yetkili kolpacı şahısa bakılır..Sizin arkanızda sıra bekleyen Fenerbahçe basketbol takımının 4 numaralı oyuncusunun akıbeti ise cebindeki tüm transfer taksidini bu yetkili şahısa kaptıracak olmasıdır, çünkü kolpa beyi elemanın basketbolcu olduğunu kavramıştır.. Her gelenden 5 milyon para üstü koparsa ve günde en az 10 kişi gelse bu Kolpacıoğulları Limited'in yıllık cirosunu Fildişi Sahilleri’ndeki elmas madenlerine hissedar olmasına yetecek kadar katlar ikiye beshe..
Billur tuz..akar..akar..akar.. (rotting horse on the deadly ground, 05.02.2001 16:21 ~ 16:23)
Kolpa: (İtalyanca: colpo); bilardoda vuruş, çalımdan
.- fırsat, uygun durum, punt.
.- bir amaca ulaşmak için olağandışı davranma, rol yapma
.- açmaz, içinden çıkılması güç durum
.- hile, tuzak, ketenpere (pencere amelesi peterpan, 09.04.2002 11:34)
Kolpa: Beyaz boyalı esir evine dönen exbronxdan çıkıp çalacak yer aramaya başlayan iyi cover grubu. Toplam beş-altı defa görmüşümdür en fazla, yine de katakomb gibi bir yerden ziyade tavanı kafalara çarpmayan, hava alan ve daha yüksek kapasiteli bir mekanı hak ettikleri aşikardır. Bu yer neresi olabilir? Ben bilmem ama yine de line derim, serendip derim. (nemo ramjet, 13.03.2004 16:24)

İTÜ SÖZLÜK:
Kolpa: Yalan, yazış, sıkış, kolpacının söylediği şey. Bir çeşit taraftar. Cadde çocuklarının piyasaya ayak uydurabilmek için aldıkları sahte markalı giysilerin girebileceği grup.

Evet, yukarıdaki sözlükler üzerinde yaptığım incelemelerden anlaşıldığına göre Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ve yazım kılavuzunda “kolpa” ve “kolpacı” sözcükleri bulunmamakta olup, bunların yerine İtalyanca kökenli “kolpo” ve “kolpocu” sözcükleri yer almaktadır. Ekşi Sözlük ve İTÜ Sözlükte ise bu sözcüklere “kolpa” ve “kolpacı” olarak yer verilmektedir. İnternette yaptığım uzun ve yoğun bilimsel araştırmalarda “kolpo” ve “kolpocu” sözcüklerinin fazla dolaşımda bulunmadığını; bunların yerine daha çok “kolpa” ile “kolpacı” sözcüklerinin kullanılmakta olduğunu; dolayısıyla da argoda bu sözcüklerin yerleştiğini tespit etmem sonucunda ben de bundan sonra “kolpa” ve “kolpacı” sözcüklerini kullanmaya iftiharla karar vermiş bulunmaktayım.

Bu sıkıcı bilimsel açıklamalardan sonra, artık öykümüze geçebiliriz:

I. BÖLÜM

Anıl Akalp, Seyhun Akar, Umut C. Akbay, İbrahim Akbulut, Nevzat Akçaoğlu, Ozan Akçay, Levent Akçınar, Alper Akdemir, Metin Akgün, Hakan Ateş, İlker Atıcı, Bülent Atlas, Haldun Atlas, Olcay Ay, Umut Ayanoğlu, Onur Aydoğan, Özgür Balcı, Cem Bayrak, Ender Bediz, Yavuz Bilgutay, Erdem Ceydilek, Okan Çakar, İsmail Demirkan Çalışkan, Mehmet Ali Çetinkaya, Erdem Denk, Tunca Doğu, Erdem Ercan, Aslı Erdoğan, Çağlayan Erel, Ertuğrul Eryiğit, Bülent Esen, Mehmet Galip, Emin Gayretli, Haydar Gerlevik, Asuman Göksel, Ozan Güler, Mehmet Güner, Serkan Güngördü, Erdem Gürel, Ergun İnal, Evren Işık, Barış Karacasu, Erhan Kırımlı, Şahin Kızıltuğ, Kürşat Korkmaz, Umut Kuruç, Arda Küçükahmetler, Ural Nadir, Çağrı Nerkiz, Deniz Orhan, Koral Orhan, Ozan Orhan, Tunç Öcal, Deniz Özbilgin, Gökhan Özdemir, Dirim Özkan, Necdet Özkazancı, Akşit Özkural, Serdar Öztürk, Harun Palabıyık, Özümcan Deniz Pektaş, Can Soyer, Mehmet Soylu, Saygın Süt, Hacı Şenol, Metin Uçak, Zeki Uğurlu, Zafer Uslu, Ömür Yazıcı ve Orcan Yiğit…

Soyadlarına göre alfabetik sırayla yazılmış olan bu kişilerin en az iki ortak yanı var:
Birinci ortak yanları, hepsinin Gençlerbirliği’nin bağımsız taraftar sitesi http://www.alkaralar.com/ üyesi olmaları…

İkinci ortak yanları ise e-posta adreslerini ele geçiren Yaşar Batur adlı bir kolpacının “yağdı yağmur, çaktı şimşek” kıvamında, şiirsel bir dille yazıp gönderdiği mesajlara maruz kalmaları…

Evet, her şey 10 Eylül 2006 günü Yaşar Batur adlı kişinin “liderin_askeri@hotmail.com” adresinden bu kişilere aşağıdaki şiirsel e-posta mesajını göndermesiyle başladı.

Yaşar Batur, her yerde lidersiz bir tribün olduklarını söyleyen ve bununla gurur duyan Alkaralar’a sesleniyor ve onları bir liderin etrafında toplanmaya çağırıyordu:

“ne şişiniyonuz la türbün lidermiz yok diye ne şişniyonuz
şişinmeyin lidernizi bilinn
bilmiyossanız örenin
örenemssenizde öretelim tamammı
liredi olmayan türbün varmı baksan etrafna

davul kimmin
tomkak kimin
türbünün lideri kim
lidarimiz odur bizim
onu sevmiyen össün
ölsün
onu sevmiyen öslsün

harbi genclerliyiz
türbün delikanlıyısız
mnisa maçinda martondayız
sanalda deyil reeldeyiz
kıleviyede deyil türbündeyiz
herzamen heryardiyiz
biz liderin askeriyeyiz”


Bu mesaj, gönderildiği kişilerden bazılarına ulaşamayıp geri geldi. Ama mesajı alanlardan Umut Ayanoğlu, http://www.alkaralar.com/ forumunda hemen “Abuk subuk bir mail” başlıklı bir konu açtı ve mesajı aynen yayınlayarak en hızlı davranan Alkaralar üyesi oldu. Arkasından da diğer üyelerden yorumlar gelmeye başladı:

UMUT AYANOĞLU: Bugün, ismi Yaşar Batur olarak gözüken, tanımadığım bir şahıs tarafından bana gönderilmiş olan bir elektronik postayı virgülüne dokunmadan (zaten virgülü de yok ) sizinle paylaşmak istiyorum ve yorumu sizlere bırakıyorum. Bu mail içimizde başka kimseye gönderildi mi onu da merak ediyorum. Bu başlığın yalnızca üyelere açık olmasının uygun olacağını düşünüyorum. İşte o tuhaf mail...

DENİZ ORHAN: Bu mailden bana da geldi. Ben de “Sen koyun olup güdülmek istiyorsan ben ne yapayım?” dedim. Çok da ağır bir cevap verdim. Bu insanlar geri zekalı! Ne lideri yahu! Adam bana lider olacakmış. Len ben kimseye boyun eğmemişin tribünde, lidere mi tabi olacakmışım... Kolay gelsin bu öküzlere, her kimse...

GÖKHAN ÖZDEMİR: (Tahmin yürütüyor) Aynı mesaj bana da geldi. Zannedersem e-mail adresi yazılı olan herkese de gitti.

DENİZ ÖZBİLGİN: Bana neden gelmedi yahu. Türübünn nideri mmmenim ulan...

ANIL AKALP: (Yorumsuz bir durum tespiti yapıyor) Bana da geldi.

MEHMET GALİP: Bana gelmedi ama gelse de ciddiye alınacak bir mesaj olmadığı adamın Türkçesinden belli... Gülerdim herhalde.

DENİZ ÖZBİLGİN: From : Yaşar Batur Sent : Sunday, September 10, 2006 23:25 PM To : rebellianrage@hotmail.com Subject : harbi gençlrliyz. liredin askariyiz.
Sağ olasın Yaşar kardeş, ellerin dert görmesin...

UMUT KURUÇ: Bana da geldi. Ama benim mail adresim burada kayıtlı değil. Birilerinin gazına/dolduruşuna gelip göndermiş anlaşılan...

KORAL ORHAN: Ben bu arkadaşa okuma yazma öğreten (öğretemeyen) öğretmene kızdım. İşini iyi yapmamış.

ABREG CELEM: Liderin askerliği... Boş bir beklenti! Kişiliğimizi, tercihlerimizi, irademizi bir “lider”e teslim edip, boyun büküp, ardına dizilip onun “asker”i olmayı kabullenecek insanlar olsaydık zaten Gençlerbirlikli olmazdık; dahası, bu sitede hiç olmazdık. Bütün yazılıp çizilenlere rağmen bu gerçeği hâlâ kafası almayanlar var ne yazık ki. Ha, bir de “paralı askerlik” kurumu var, o ayrı.

SAYGIN SÜT: Bana da geldi bu mail. Yalnız ben biraz daha farklı düşünüyorum. Bence gayet hoş bir mesaj olmuş. Bu arkadaşlar eğlenceli gibi geldi bana. Oturup bir-iki sohbet etsek bayağı güleriz herhalde. Ayrıca farklı bir misyon da üstlenmişler anlaşılan. Örneğin teknoloji çağına kafa tutmak, savaş açmak gibi. Baksanıza, “internet sanal, biz reel” geçiniyorlar ama bize ulaşmak için de e-posta olayına giriyorlar . Dediğim gibi ilginç ve eğlenceli kişilikler. Hem ayrıca Gençlerli olsun, çamurdan olsun.

ŞENOL AKDEMİR: Çokça meraklandım. Otomobillerde ileri vites sayısı çok da geri vites sayısı neden bir tane oluyor diye isyan edip, şahsi zekasının geriliği için vites sayısını artırmaya çalışan bir arkadaş garibim.

BÜLENT ESEN: Mail bana da geldi.Kullanılan üslup, bana Davulcu Muzzy’yi çağrıştırdı. Bu tip maillerle, bir yere varacağını sanmak ne kadar akıllıca, artık siz düşünün. Hem bizim kapı gibi liderimiz var: HAMDULLAH ABİ… Onun üzerine lider tanımam ben.

http://www.alkaralar.com/ forumunda tartışmalar böyle sürerken, mesajı alan bazı üyeler de Yaşar Batur’a e-posta ile doğrudan yanıt gönderdiler.

Deniz Orhan kızgındı:

“Ya bi yürü git... Kendini kuyuya at felan. Senle mi uğraşacağız? Kimse bana lider ayağı yapamaz. Kendimin lideri benim.. GÜLDÜRDÜN BİZİ... ”

Emin Gayretli ise Yaşar’ı makaraya sarmaya niyetliydi:
“Tamam Maratondayız... Kapalıya gitsek daha iyi olmaz mı?”

Yaşar Batur’dan 12 Eylül 2006 günü Emin Gayretli’ye yanıt geldi:

“kapallı olmazz
orda kimmse yokki
kimi baartçaz orda
martondan başka olmaz”


Emin Gayretli bu mesajı yanıtlamakta gecikmedi:

“Sanki Maratonda bağırıyor da bizimkiler… Abi bilmiyor musun, herkes çekirdekçi… Tamam Maratondayız ama… Bil ki bağırmaz kimse…”

Bu arada Umut Kuruç da çok kızgındı. 12 Eylül 2006 günü sert bir yanıt da o yolladı, Yaşar Batur’a:

“Kim olduğunu bilmiyorum ama bu tip zırvalıklarla uğraşacak halim yok. Mail adresimin kim olduğunu bilmediğim bir kişi olarak sende ne işi var? Bu maili sana kimler yazdırıyor? O yazdıranlara da söyle, ne lidere ihtiyacımız var ne de sizin tehditlerinize. Utanmıyor musunuz bunları yazıp göndermeye??!! Biraz medeni olmayı deneyin.”

Yaşar Batur, bu mesaja aynı gün yanıt verdi. İşte o yanıt:

“ne kızıyon ne kızyon
kızcak nevar
türbünclüğü anlatıyom ben
bilmenn lazim bunnarı”


II. BÖLÜM

Yaşar Batur, 11 Eylül 2006 Pazartesi günü yeniden harekete geçti ve aynı kişilere “lidarin askari gorevde” başlıklı bir e-posta mesajı daha gönderdi:

“niye sessiniz çok çıkmıyo türübünde
anca üçbeş kişi barıyonuz
liderssiz nası baaracanız
davul nerde
tokmank nerde
demirin üstümde
hani türübünün lideri
lidrersiz olmazz türbünde”


http://www.alkaralar.com/ forumunda en hızlı davranan üye bu kez Anıl Akalp oldu. Bu mesajı hemen forumda yayınladı ve yorumunu yazmayı da ihmal etmedi. Arkasından da Bülent Atlas ve Seyhun Akar konuya ilişkin görüşlerini açıkladılar:

ANIL AKALP: İşte aynı kişiden bir mail daha… Okuma yazmayı hala öğrenememiş anlaşılan arkadaşımız. Hele o “tokmank nerde” bölümü öldürüyo beni ya… Kırıldım gülmekten.

BÜLENT ATLAS: Mail bana da geldi. Ben çalışmalara başlıyorum. Değmez ama kim olduğunu çıkaracağız bu arkadaşın inşallah. İz üstündeyim.

SEYHUN AKAR: Ben de biraz önce fark ettim posta kutumda… Sandım bizden biri gevezelik yapıyor… Yok, yani yazının şeklinden ancak bu sonuca vardım… Hatta dedim, Bülo’nun “Alkaralar Kıraathanesi” gibim bi şey bu… Bülo’ya gönderdim bir de maili, “Bu ne oğlum?” diye... Meğer komple bir girişimmiş… Ne diyem, helal olsun arkadaşlara… Çok teknik ve çok sosyal bir girişimde bulunmuşlar... Ben de arkadaşa aynen cevabı gönderdim... Hakikaten iş vakti işyerinde iyi eğlence çıktı.. Ahueahueahueahueee...

Deniz Orhan, Yaşar Batur’un gönderdiği ikinci e-posta mesajına daha çok kızmıştı. Mesajın her satırına ayrı ayrı yanıt vermeye girişerek yumuldu:

“niye sessiniz çok çıkmıyo türübünde”

“Cevap: Sana ne!!!”

“anca üçbeş kişi barıyonuz”

“Cevap: İstersem tek gelirim!!”

“liderssiz nası baaracanız”

“Cevap: Bağırmak isteyen yok zaten. Sen istiyorsan serbestsin bağırmakta karı gibi!!!” (Yazarın Notu: Bu Deniz de çok ağır konuşuyor yahu! Dilinin kemiği yok hiç.)

“davul nerde”


“Cevap: Tokmak müsait bi yerinde diyecem de ayıp olacak…” (Yazarın Notu: Aman dikkat Deniz, az daha bu da ağır kaçacaktı.)

“tokmank nerde”

“Cevap: Ona 'tokmank' değil 'tokmak' derler!!”

“demirin üstümde”

“Cevap: ‘demirin üstümde’ değil ‘üstünde’ yazacaktın. Hem ben deli miyim ne yapayım demirin üstünde?!”

“hani türübünün lideri”

“Cevap: Yok lider felan… Sen git kendi liderin ol. Kendi çapında eğlen. Sana “komutanım” mı diyecem? Sen kendini ne sanıyorsun? Sen kimsin de benim liderim olacaksın? Adın ne senin?? ”

“lidrersiz olmazz türbünde”

“Cevap: Bal gibi de olur. Sen git, koyun güt; çoban ol. Anca hayvanlara lider olursun!!!”
“ANLAYANA! BİR DAHA BANA MAİL ATMA SALAK HERİF! ” (Yazarın Notu: Çok ağır konuşuyorsun ama Deniz!)

Yaşar Batur, bu mesaja bir e-postayla hemen yanıt vermekte gecikmedi. Bu, aynı zamanda Umut’a da verdiği yanıttı:

“ne kızıyon ne kızyon
kızcak nevar
türbünclüğü anlatıyom ben
bilmenn lazim bunarı”


Bu arada Alkaralar’ın sevgili ağabeyi, “Diaspora Keçileri”nin en kıdemlilerinden olan Akşit Özkural da kendisine gönderilen e-posta mesajını almış ve Yaşar Batur’a çok kızmıştı. Çok ağır bir yanıt verip, sıkı bir fırça çekti “Liderin Askeri” Yaşar’a:

“Türkçe öğrenmeniz için size Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilkokul 1. sınıflar için hazırladığı okuma-yazma kılavuzunu alıp iyice bir çalışma yapmanızı salık veririm. Bu arada böyle satırların yazarı elbette ki Gençlerli olamaz; hatta bu kutsal kulübün adını ağzına bile alamaz. Gençlerbirliği taraftar kültürünün ne olduğu hakkında bilgi edinmeniz için Sayın Tanıl Bora’nın kulübümüz tarihini anlattığı “Ankara Rüzgarı” isimli başyapıtı okumanızı öğütlerim. Bu arada siz her kimseniz üslubunuzun daha çok mafya çetelerinin tetikçilerine benzer bir üslup olduğunu gördüğümü söylemeliyim. Bu kulüp size iki numara büyük gelir. Ne beni ne de diğer Gençlerbirliklileri rahatsız etmeyin. Bu ülkede yeterince görüntü kirliliği var; bir de sizi görmeyelim.” (Yazarın Notu: Alkışlar Sevgili Akşit Bey’e…)

Bu mesajı alan Yaşar Batur yelkenleri birazcık suya indirdi. Süngüsü düşmüştü. Akşit Bey’e bu halet-i ruhiye içinde yanıt verdi:

“ben kimmseyyi kızzdırmak istemyomki
barmıyonuz türbünde
türbünde baralım diyom
tezarat yapalim diyom ben”


Yaşar, bu mesajları bizim Emre’nin Babası’na da göndermişti ama ondan merakla beklediği yanıtı bir türlü alamıyordu. Emre’nin Babası’ndan hala tık yoktu… Yalnızca elektronik posta adresinin kolpacıda ne aradığını Bülent Atlas’a sormakla yetindi. Bülent, bu konuda bir bilgisi olmadığını söyleyince o da ses çıkarmadan bu kolpacılığın ardından ne çıkacağını beklemeye koyuldu. Bizim babadostu bir şeylerden kuşkulanıyor, fakat hiç belli etmiyordu. Kim bilir? Belki o da Yaşar Batur denilen kolpacının kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Seyhun Akar ise http://www.alkaralar.com/ forumunda yazdığı gibi Yaşar’la maytap geçmeyi kafasına koymuştu. Dolayısıyla bu fırsatı kaçırmadı. Ona aynı üslup ve yazım tarzıyla şu yanıtı gönderdi:

“yaw bilader hakikatan cok dorruu bi noktaya barmak bazmışın.. yok yani bu abuk sabuk maratondaki alkaralarda kimmiş yaw.. yok biz lidar tanımayız.. yok lidarsız olur bu işler.. yok yaşasan barış yok savaşma seviş.. ulan nereye kadar sevişacan değilmi yani.. yok yani insanında bi kapasatisası var beaa bilaadarım.. değilmi yanam.. seviş seviş nereye kadar.. insan arada bi soluklanmak istaer. ama bu entel krolar bundan anlamaz.. bi de kendilerina hamdullah abi diye bi herifi lidar olarak almışlarkı heç sorma.. arkanızdayız bizda kılız bu alkaralara.. alayına gidelim berabar tamammı.. sizi cok sevoojm..”



“şunun kılığaaa bak hele.. adam demen .. ama yok bunlar anlamaz ki be kardaşım.. cok doğru demişsin bu husstaaa.. arkandayaz...”

Yaşar Batur, nihayet sağlam bir yandaş bulmanın sevinci içindeydi. Seyhun’a hemen takdir duygularını ileten bir yanıt gönderdi.

Seyhun keyiflenmişti. Yaşar’dan gelen bu yanıtı hemen http://www.alkaralar.com/ forumuna taşıdı. İşte Yaşar’ın yanıtı ve Seyhun’un açıklaması:

“Yaşar başkana gönderdiğim maile bugün yanıt gelmiş.. Yaşar başkan az ama öz yazmış..”

“brava
bende onu diyom
türbünde baralım
tezarat yapalim
türübünü innetelimm
amma bana kızıyolar
sen kızmıyon amma demi”


Öte yandan Yaşar’la maytap geçmeyi sürdürmek için bağlantıyı koparmak istemeyen Seyhun, ona da düşüncelerine katıldığını belirten şu kısa yanıtı gönderdi:

“niye kızıyolarkı yawe.. yok yani kısanlara inat baaarmaak lazm bence.. sana bu husustaa cok desteak vereoom ben.. inan bunaa..”

III. BÖLÜM

Yaşar Batur, Alkaralar’dan oluşturduğu e-posta grubuna 12 Eylül 2006 Salı günü akşamı, bu kez “liderın askseri geliyo” başlığı altındaki son şiirini gönderdi:

“dovulda bizde
tokmankta bizde
lidermiznen martona gelcez bizde
baracaz demrin üstünde
tezarat yapçaz sizide baartçaz türbünde
harbi gençrlerliyiz
sanalda deyiliz realdeyiz
kılaviyede deyiliz türürbündeyiz
vur dessin vurarız
kır desiin kırırız
lidermizin emirindeyiz
biz liderin askeriyeyiz”


Bu mesajı alan Alkaralar’dan ilk harekete geçen ise Al Takım’ın acar elemanlarından, Kara Takım’ın korkulu rüyası Evren Işık oldu. Evren’in, http://www.alkaralar.com/ forumunda şu mesajı yazmasıyla, diğer Alkaralar da sökün ettiler. İşte o mesajlar:

EVREN IŞIK: Yaşar Batur'un son şiiri tüm kitapçılarda... Benim en çok sevdiğim şairdir kendisi... Anlatımındaki duruluk, Türkçe’yi kullanımındaki sadelik ve yaratıcılık, bunların yanında coşkulu ruh hali... Türk edebiyat hayatına hoş geldin Yaşar Batur...

ANIL AKALP: Ben de aldım o kitabı Bahçeli’den . Hala okuma yazmayı öğrenememiş garibim.

DENİZ ÖZBİLGİN: Üçüncü posta da geldi. Eylem haklı olmakla birlikte komik iletim ve komik uygulama hali ile ciddiyetsiz bir hal alıyor. Haliyle ben de dahil hiçbirimiz sallamıyoruz. Yaşar, okuyorsan zorlama daha fazla... Söylemek istediklerin yerine ulaşmıyor; bu yöntemle de ulaşmaz. Bekleme yapma emniyet şeridinde...

NECDET ÖZKAZANCI: (Fikir yürütüyor) Bu ne yahu?! Bana da geldi aynı e-postalardan... Eskiden herkesin değişik kullanıcı isimleriyle yazdığı dönemlerde “BİR DOST” diye bir kolpacı çıkmıştı ortaya. Bu da yeni bir “BİR DOST” olayı olmasın...

DENİZ ÖZBİLGİN: An itibari ile Azeri bir arkadaş ile sohbetteyim MSN’de... Tarz çok benziyor. Ben de okurken dalga geçiyordum ama yazım tarzı cehalet kaynaklı değilse Yaşar Batur, Hazar kıyısı taraflarından olabilir. Günahını almayalım arkadaşın...

EVREN IŞIK: Üslup kadar içerik de falsolu be Deniz... Hadi üslubu, şiveyi anlarım da içerik daha can sıkıcı...

UMUT AYANOĞLU: Ha iyi, herkese gelmiş bu mailden; rahatladım. Yoksa benle mi bir alıp veremediği var bu arkadaşın dediydim. Arkadaş edebiyat dünyamıza hızlı bir giriş yaptı yalnız. Kısa sürede birbirinden duygulu, birbirinden çarpıcı üç şiir! Bu hızla giderse çok yakında tüm kitapçılarda, Yaşar Batur'un “Kayıp Davulun Tokmakçısı” adlı eserini görebileceğiz.

UMUT AYANOĞLU: Özür dileyerek düzeltiyorum: “Kayıp Davulun Tokmankçısı” olacaktı. Umarım edebiyatımızın dev ismi Yaşar Batur bu hatamı bağışlar.

DENİZ ÖZBİLGİN: Yaşar Batur başkan, Gençlerbirliği şampiyon...

AYDIN DEMİREL: Bu e-postadan bana gelmemiş ama üzüldüm mü? Hayır. Ve lakin gülmekten bir hal oldum. Bana sanki biraz dalga geçilmek amacıyla yazılmış gibi geldi.

DENİZ ÖZBİLGİN: Bu hafta sonu sağa sola iyi bakın; apoletli, üniformalı birini görürseniz hemen onun askeri olalım...

IV. BÖLÜM

Tüm şiirlerini tüketen Yaşar Batur, artık yolun sonuna gelmişti. 12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece, aynı e-posta grubuna son şiirini gönderdi:

“davul seninn
tokmank senin
türübünün liderisin
sen hamdunlah abimiszin
seni sevnmiyenn ölnsün
öslsünn
seni sevmiyyen össün”


Liderin Askeri, bağlı olduğu tribün liderini nihayet açıklamıştı.

Yaşar Batur’un tribün lideri de, Alkaralar’ın tribün lideri olan Hamdullah Abi’ydi!

O da Alkaralar gibi Hamdullah Abi’ye bağlıydı!

Yaşar’ın bu mesajını alan Alkaralar arasında bu kez en hızlı davranan Deniz Özbilgin oldu. Mesajı hemen foruma taşıdı ve kısacık bir yorum yazdı:

“Taze düştü e-postalarımıza... Dört etti...”

Hazır kıta bekleyen Seyhun, Deniz’in bu mesajını ve Yaşar’ın son şiirini görünce, buna ilişkin görüşünü sıcağı sıcağına yazmayı ihmal etmedi. Seyhun’a göre Yaşar başkan, Hamdullah Abi’yi de sahiplenmişti:

“Ya bilader olay iyice komikaze bir hal aldı.. Hamdullah Abi’yi de sahiplendi Yaşar başkan.. Ayakta alkışlıyoruz velhasıl..”

Deniz Özbilgin de Seyhun’dan sonra şu mesajı yazdı foruma:

“Yalnız bu işin altından ciddi ciddi Hamdullah Abi çıkarsa ‘tiribun lidarı’ olarak, ben de o dakika Fenerbahçeli olurum o şaşkınlıkla... Düşünsene, Manisa santra yapacak, tam maç başlayacak; Hamdullah Abi çıkıyor demirin üzerine; omzunda apoletler, başında Napolyonvari bir şapka, boynunda kılıç takımı (Karağğyip Korsanları ekipmanları satılıyor oyuncakçılarda, yakışırrrr)...”

Alkaralar’ın sevgili ağabeyi Akşit Bey de dayanamadı ve kaç günden beri girmemek için kendini zor tuttuğu foruma nihayet girdi:

“Tam site yeknesaklaşıyor derken müthiş bir eğlence faktörü ortaya çıktı. Hiç kimse de fırsatı kaçırmamış bakıyorum. Bana da gelen bu maile yanıt verdim ama bence bu bir şaka veya dalga geçme girişimi. Çok abartmamak gerek gibi....”

Ertuğrul Eryiğit ise olaya soğukkanlılıkla yaklaşıyordu:

“Ben de sizin gibi düşünüyorum. Biri iyi bir şaka yaptı bize ve mailler gönderdi. Olsun iyi oldu.”

Deniz Özbilgin de foruma şunları yazdı:

“Dalga geçme olduğu açık. Bu nedenle postalara yanıt vermemenizi öneririm. Malzeme vermeyin bu cin arkadaşa. Ama burada dalga geçebiliriz. Toplaaağğrr gümbür gümbür patlıyorduu (Hababam Sınıfı, Domdom Ali repliği). Tokmahklağğrr zıbamm zıbamm patlıyorduu (komtağn türübün lidari repliği)”

Seyhun Akar ise Deniz Özbilgin’e şu yanıtı veriyordu:

“Ama kopmamak mümkün müdür yawww?...”

Amanın, o da ne?! Kaç günden beri sessizce olup biteni izleyen bizim Emre’nin Babası da nihayet dayanamamış ve konuya dalmıştı:

“Ben de Yaşar Batur isimli şair ruhlu arkadaşımız gibi düşünmekteyim. Demem o ki, tribün denen mekanın hakkını vereceksin kardeşim. Ööööööle yan gelip yatmak yok. Çalışacaksın, didineceksin, nefesinin son kertesine kadar takımın için gırtlağını patlatacaksın, arta kalan zamanlarda çekirdeğini çitleyeceksin. Ayrıcaaaaaa; tribünün lideri Hamdullah Abi’ye saygıda kusur etmeyeceksin. O yüce şahsiyeti gördüğün yerde davulu - tokmağı yere bırakıp, “Hörmetler Abi” diyeceksin. Bravo Yaşar Batur, arkandanım.”

Ve sonunda http://www.alkaralar.com/ yürütücüsü Bülent Atlas duruma el koyarak, Yaşar Batur adlı kolpacının kim olduğunu tespit ettiklerini duyuran bir açıklamayla konuyu kapattı. Bundan sonra kimsenin yazamaması için de sıkı bir kilit vurdu:

“Kat maliklerini rahatsız eden Yaşar Batur denilen kolpacıyı tespit etmiş bulunuyoruz. Kendisi bir Alkaralar üyesi çıktı. Gerekli açıklamayı Polates lakaplı Necdet Özkazancı yapacaktır. Bu topik kilitlenmiştir. Açıklama ile ilgili topik biraz sonra açılacaktır.”

Deniz, son mesajlarından birinde “malzeme vermeyin bu arkadaşa” diyordu ama o ana kadar işten geçmiş, Alkaralar Yaşar Başkan’a kullanabileceği yeterli malzemeyi zaten vermişlerdi. Yani mal batıya kaymıştı.

İşte böyle…

Tebrikler Alkaralar! Lütfen kameraya gülümseyip el sallayın. Sizi şakaladık!

Nasıl, iyi eğlendiniz mi?

Evet, konusu sanal alemde geçmekle birlikte kahramanları gerçek kişilerden oluşan bu kolpacılık öykümüzün nihayet sonuna geldik.

İçerik ve biçim olarak çok güzel bir öykü olmadı ama ne yapalım! En azından ilginç bir öykü denemesi olduğunu düşünüyorum. Çocuğunuz olur, sevinirsiniz. Özenle büyütmeye çalışır, büyüdüğünü izledikçe mutlu olursunuz. Çocuğunuzun güzelliği kendine yeter de ortalıkta ondan çok daha güzel çocuklar vardır. Bunu görür, bilirsiniz. Ama çocuğunuz sizin için her zaman güzeldir. Hani kirpi de yavrusunu “Pamuğum benim!” diye severmiş ya. Bizim öykü de öyle bir şey işte!

Her şeyden önce, bu ağır, rahatsız edici ve sinir bozucu şaka için tüm Alkaralar’dan özür diliyorum. İntikam olarak çok daha ağır bir şakayı hak ettiğimi düşünüyor ve kendimi şimdiden buna hazırlıyorum. Bu şakadan dolayı bana kızan, küsen ve hala kızgınlığı geçmeyen arkadaşlarımı da anlayışla karşıladığımı belirtmek istiyorum.

Aslında bir “kolpacı” olmayı ve çok sevdiğim arkadaşlarımı ağır bir şakayla kızdırmayı, bu şakanın sonunda böyle bir öykünün ortaya çıkacağını hiç düşünmemiştim.

Her şey 26 Ağustos 2006 Cumartesi günü akşamı oynanan Gençlerbirliği-B.B.Ankaraspor maçında başladı.

Maçtan önce, tribünde uzun zamandan beri lehinde tezahürat yapılmamasını protesto etmek amacıyla stada gelmeyen Tribünümüzün Lideri Hamdullah Abi’yi yeniden tribüne çekebilmek için bir tezahürat başlattım:

“OĞOOĞOOĞO HAMDULLAH ABİ! OĞOOĞOOĞO HAMDULLAH ABİ! TRİBÜNÜN LİDERİ HAMDULLAH ABİ! TRİBÜNÜN LİDERİ HAMDULLAH ABİ!”

Bu tezahüratıma yalnızca Hamdi Nerkiz katıldı. Maça yengemizle birlikte geldiği için utanan bizim Emre’nin Babası da dahil olmak üzere kimseden tık yoktu. Herkes çekirdek çitlemekle, sohbet etmekle, gazete okumakla meşguldü. Alkaralar’ı yetiştirmek için yıllarca hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Hamdullah Abi kimsenin umurunda değildi. Ne yapalım, zorla değil ya! Biz de tezahürata son vermek zorunda kaldık.

Ertesi gün kendisine bağlılığımı sunmak, bir çayını içmek ve bir el de “66” oynamak için Hamdullah Abi’nin, Dinektepe’deki Alkara Kıraathanesine ziyarete gittiğimde, daha içeri girerkene şu soruyu sordu:

“Gine bağırmadılar, öyle değil mi Polatlılı gardaşım?!”

Yanıt veremedim. Sözcükler boğazıma düğümlenmişti sanki. Başımı üzüntüyle iki yana salladım. Gerçi aynı zamanda duygulu bir tespiti de içeren bu soruya sözlü olarak yanıt vermeme gerek yoktu. Çünkü durum, yüzümün ifadesinden de çok net bir biçimde belli oluyordu zaten.

Keyfimiz kaçmıştı. Hiç sohbet etmedik. Demli birer çay içip, zoraki bir “66” oynadıktan sonra Hamdullah Abi’ye veda ederek kıraathaneden çıkıyordum ki arkamdan seslendi:

“Manisa maçında bağıracaklar mı gardaşım?”

“Bağıracaklar abi, sen hiç merak etme!” diyerek biraz uzaklaştıktan sonra arkama dönüp baktığımda göz göze geldik. Soran gözlerle bakmaya devam ediyordu…

İşte o anda Alkaralar’a bu ağır şakayı yapmayı kafama koydum. Gençlerbirliği-Vestel Manisaspor maçının oynanacağı hafta bu düşüncemi gerçekleştirecektim.

Ve bir plan yaptım.

İşbirlikçisiz şaka olur mu? Olmaz! O zaman bir de bilgisayar işlerinden anlayan işbirlikçim olmalıydı. Birazcık düşündükten sonra en uygun işbirlikçiyi hemen buldum: Bülent Atlas!
Bülent, hem sırdaşım olacak hem de bana e-posta göndereceğim adresleri sağlayacaktı. Bizim Emre’nin Babası da dahil olmak üzere bu şakadan kimseye söz etmeyecektik. Bülent, sözleştiğimiz gün bu şakamızı herkese açıklayacaktı.

Hamdullah Abi olayını anlatıp konuyu kendisine açtığımda, oynayacağı rolü hiç düşünmeden kabul etti. Neden? Çünkü o da bizim gibi Hamdullah Abi’ye sonuna kadar sadıktı. Peki o zaman neden B.B.Ankaraspor maçında Hamdullah Abi için tezahürat yapmamıştı? Neden Hamdi Reis’le beni yalnız bırakmıştı? Evet, Hamdullah Abi için tezahürat yapmamıştı; bu doğruydu. Ama o gün maçta değildi ki! Bir iş için Ankara dışına gitmişti. Bülent Atlas maçta olacak da Hamdullah Abi için bağırmayacak! Peh! Gülerim ben buna!...

Neyse. Şakayı başlatmak için önce hepsi birbirinden güzel ve anlamlı o şiirleri yazdım. Ve o zaman çok iyi anladım ki şairlik herkesin yapabileceği bir iş değil.

Sonra “Yaşar Batur” adıyla “hotmail” uzantılı bir e-posta adresi aldım. Kullanıcı adını da “liderin_askeri” koydum. Sonuçta ne de olsa bizim liderimiz Hamdullah Abi ve biz de onun askeriyiz, öyle değil mi?

Ve e-posta adreslerini sağladığım Alkaralar’a o şiirsel mesajları göndermeye başladım.
Ve bu öyküde adları geçen Alkaralar, bu şakadan dolayı birkaç gün rahatsız ve tedirgin oldular; canları sıkıldı. Ama sonra gördüm ki bazıları bir süre sonra Yaşar Batur’a alışmaya ve onun şiirleriyle eğlenmeye başladı. Bu öyküyü, en yaşlısından en gencine kadar şakalanan arkadaşlarımız, tüm kahramanları kendileri olan bir öykü yazdıklarının farkında olmadan hep birlikte yazmış oldular. Ne kadar başarabildim bilmiyorum ama bana, yalnızca tüm yazarları gerçek kişi olan bu öyküyü toparlamaya çalışmak ve metne dökmek kaldı.

İster e-posta, isterse http://www.alkaralar.com/ forumları olsun yazılan tüm mesajları okuduğumda, Gençlerbirliği taraftarı ve Alkaralar ailesinin bir bireyi olduğum için, Hamdullah Abi’den başka lider tanımayan, kızgınken bile seviyesini düşürmemeye özen gösteren böylesine güzel arkadaşlarım olduğu için bir kez daha gurur duydum.

Bir şeyi daha itiraf edeyim ki, elli yaşında olmama karşın içimde hala bir çocuk var. Ve o çocuk, ben ne kadar kendimi sıkıp bırakmamaya çalışırsam çalışayım, bazen bir yolunu bularak serbest kalıyor ve oynamak için dışarı çıkıyor.

Ama diğer yandan hayal dünyam kısıtlı olduğu, tribünde de eskisi gibi öykü konusu olabilecek fazla özgün olay yaşanmadığı için uzun süreden beri öykü yazmakta sıkıntı çekiyorum.

Pek bilemiyorum, belki de yalnızca bana öyle geliyor; ama son zamanlarda gerek http://www.alkaralar.com/ forumlarında, gerekse tribünde -özellikle toplu hareketlerde- ben de dahil olmak üzere taraftarların oldukça ciddi bir görünüm sergilediğini; yalnızca biz değil, ülkemizdeki futbol tutkunlarının çok büyük bir bölümünün de futbolu ve taraftarlığı biraz fazla ciddiye aldığını düşünüyorum.

Oysa futbol her şeyden önce bir oyun ve şu üç günlük yalan dünyada yaşam çok kısa. Bugün varız, yarın yokuz.

“Yaşamı çok ciddiye almayalım; açlığı, yoksulluğu, şiddeti, savaşı, insanların uğradıkları haksızlıkları görmeyelim; keyfimize bakalım; günümüzü gün edelim” demiyorum. Bunu hiçbir zaman diyemem zaten. Her zaman iyi olalım. Her zaman dürüst olalım. Her zaman insan olalım. Kötülüklere karşı her zaman duyarlı olalım. Ama birbirimizi gerek forumlarda, gerekse tribünde gırgırdan, şamatadan, şakalaşmaktan, işletmekten, tribünümüzün lideri Hamdullah Abi için tezahürat yapmaktan, “DOMATESİN ÇEKİRDEĞİ”ni söylemekten, “BİR BABA HİNDİ” çekmekten mahrum bırakmayalım. İçimizdeki çocuğu zaman zaman da olsa serbest bırakalım. Bırakalım ki o da biraz oynasın. Serbest kalmaya onun da hakkı, onun da ihtiyacı var.

Doğarız, çocuk oluruz, genç oluruz, orta yaşlı oluruz, yaşlı oluruz.

Yaşamın her aşamasında hep aynı kişi olduğumuzu düşünürüz. Ama değişim çok yavaş olduğundan, aradan geçen yıllar içinde her gün biraz daha değişip başkalaştığımızın, biraz daha kendimize yabancılaştığımızın ve bir gün artık başka insan olduğumuzun hemen farkına varamayız.

Ve böyle yaşlanıp giderken, bir gün geriye dönüp baktığımızda artık o masum ve sevimli çocuk olmadığımızı; o gözü kara, çıkarsız ve hesapsız delikanlı olmadığımızı; geleceğe umutla bakan o güzel genç kız olmadığımızı; sevinçlerimizi, hayal kırıklıklarımızı ve çektiğimiz acıları hayretle görürüz.

Ve bir gün gelir ölürüz.

Ve işte o gün arkamızdan masum bir çocuk öylece bakar.

İçimizdeki çocuk!

Yarın 14 Eylül… Babamın bir gölge olmasının, gölgelerin arasına karışmasının 13. yıldönümü.
Dün gibi anımsıyorum. Onu toprağa verdikten sonra eve giderken, tanımlanamaz bir acı içinde son bir kez geriye dönüp baktığımda benden başka hiç kimsenin göremediği bir şeyi gördüm:
Başucunda oturan ve toprağını sevgiyle okşayan bir çocuk!

Zamanında hiç yaşayamadığı, ama her zaman çok sevip koruduğu, fırsatını bulduğu anda hemen serbest bırakıp oynamasına izin verdiği çocukluğu!

Bir ses duymuş gibi birden başını kaldırıp bana bakınca göz göze geldik. Gülümsüyordu. “Hiç merak etme, ben her zaman burada olacağım” demek istiyor gibiydi sanki.

Kalın sağlıcakla.

13 Eylül 2006

YARARLANILAN KAYNAKLARA:

Başta değerli büyüğümüz Akşit Bey ağabeyimiz olmak üzere şakalanan ve bu öyküyü el birliğiyle yazan tüm arkadaşlara…

Liderin Askeri Yaşar Batur’u azarlayan veya anlamaya çalışan ya da onunla maytap geçen tüm arkadaşlara…

Elektronik posta adresinin ele geçirilmesinden dolayı bir şeylerden kuşkulanan, ama ses çıkarmayıp sabırla ne olacağını bekleyen can dostum Emre’nin Babası’na…

Sıkı ve sadık bir Hamdullah Abi hayranı, hatta onun askeri olan işbirlikçim Bülent Atlas’a…

Tamamen doğaçlama ile oluşturulan bu öykünün adını koymuş olan Umut Ayanoğlu kardeşime…

Teşekkürler.

Alıntı: SAKİN OL ŞUURLU OYNA-Necdet Özkazancı (Sayfa:153-184)

Hiç yorum yok: